Son yıllarda uluslararası ilişkilerdeki gerginlikler, çeşitli ülkelerin savunma stratejilerinde köklü değişikliklere yol açtı. Stratejik dengeyi sağlamak için nükleer silahlanmaya yönelen uluslar, karşılıklı güvensizlik ortamında hızla hareket ediyor. Özellikle son dönemlerde, üçüncü dünya savaşı tehditleri gündemdeyken, pek çok ülkenin gizlice nükleer silah stoğu artırdığı iddiaları dünya çapında endişe yaratıyor. Nükleer silahlar, savaşların seyrini değiştiren etkili bir kuvvet olmasının yanı sıra, aynı zamanda barışın ve uluslararası güvenliğin en büyük tehditlerinden biri olarak görülüyor. Bu yazıda, dünya genelinde nükleer silah depolayan ve buna yönelik çeşitli stratejiler izleyen beş önemli ülkeyi ele alacağız.
Kuzey Kore, son yıllarda gerçekleştirdiği nükleer testlerle dikkatleri üzerine çekmiş, dünya genelinde endişe yaratmıştır. Bu ülkenin lideri Kim Jong-un, sürekli olarak nükleer silah kapasitesini artırma hedefini gütmektedir. Özellikle 2022 yılında, Amerika Birleşik Devletleri ve Güney Kore ile olan gerilimlerin artması, nükleer silah programına hız kazandırmıştır. Kuzey Kore, nükleer başlık yapımında ve balistik füzelerin geliştirilmesinde önemli ilerlemeler kaydettiğini açıklamış, bu durum uluslararası toplumda büyük bir kaygı oluşturmuştur. Komşu ülkelere yönelik tehditler ve askeri tatbikatlar, dünya basınında sıkça yer almakta ve Kuzey Kore’nin nükleer silah arayışının boyutları sorgulanmaktadır.
Rusya, nükleer silahların en büyük sahiplerinden biridir ve bu bağlamda tarihî bir miras taşımaktadır. Soğuk Savaş döneminde geliştirilen nükleer silah teknolojileri, günümüzde de güncellenerek kullanılıyor. Son yıllarda NATO ile olan ilişkilerin gerginleşmesi, Rusya’nın nükleer silah envanterini artırmasını hızlandırmıştır. 2023 itibarıyla, Rusya’nın 6.375 nükleer başlığa sahip olduğu tahmin edilmektedir. Bu başlıkların etkin bir şekilde yayılması ve modernizasyonu, Rusya’nın dünya üzerindeki askeri gücünü artırmayı ve rakiplerine karşı bir caydırıcılık unsuru olmayı amaçlamaktadır. Aynı zamanda, uluslararası antlaşmalara olan meydan okuma, Rusya’nın nükleer silahlar konusundaki aleni tutumunu kuvvetlendirecek görünmektedir.
Hindistan ve Pakistan, yüzyıllardır süregelen bir çatışma ortamına sahiptir. Her iki ülkenin de nükleer silah geliştirmeleri, bu çatışma dinamiklerini daha da karmaşık hale getirmiştir. Hindistan, 1974 yılında ilk nükleer denemesini gerçekleştirdi ve o günden bugüne nükleer kapasitesini artırmıştır. Pakistan ise, Hindistan’ın nükleer silahlanmasına karşılık olarak 1998 yılında kendi nükleer denemelerini gerçekleştirmiştir. İki ülkenin de mevcut nükleer silah envanterleri bölgedeki dengeleri etkilemekte ve olası bir çatışma anında etkileyici faktörler olarak öne çıkmaktadır. Bu iki ülke arasındaki sürtüşmeler, nükleer savaş ihtimalini gündeme getirirken, uluslararası toplum tarafından da dikkatle izlenmektedir.
Birleşik Devletler, nükleer silahların en fazla sahip olduğu ülkelerden biri olmanın yanı sıra, bu alandaki en büyük savunma bütçesine de sahiptir. Stratejik caydırıcılığı sağlamak amacıyla sürekli olarak nükleer envanterini güncellemektedir. 2023 rakamlarına göre, ABD’nin yaklaşık 5.800 nükleer başlığa sahip olduğu tahmin edilmektedir. Özellikle Rusya ve Çin ile artan rekabet ortamında, ABD, nükleer silah projelerinde yeni teknolojilere yatırım yaparak, bu alandaki hegemonyasını sürdürmeyi hedeflemektedir. Nükleer silahların modernizasyonu, güvenlik stratejilerinin bir parçası haline gelirken, bu durum küresel güvenliği de zayıflatma potansiyeli taşıyor.
Çin, son yıllarda nükleer silah programını hızla geliştirmekte ve daha fazla nükleer başlık elde etmeye çalışmaktadır. 2022 verilerine göre, Çin’in nükleer başlık sayısının 400 civarında olduğu düşünülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri ile yaşanan gerilim ve özellikle Tayvan üzerinden yaşanan gerginlikler, Çin’in nükleer kapasitesini artırma çalışmalarına hız kazandırmıştır. Aynı zamanda, gizli nükleer silah üretim tesisleri açarak, nükleer gücünü artırma hedefinden uzaklaşmamak için sürekli yeni stratejiler geliştirmektedir. Bu durum, Asya-Pasifik bölgesindeki dengeyi tehdit eden bir faktör olarak öne çıkmakta ve uluslararası diplomasi için ciddi bir sınav niteliği taşımaktadır.
Dünya genelinde nükleer silahlanma yarışı, ülkelerin savunma politikalarını ve stratejilerini şekillendiren büyük bir etken olarak devam ediyor. Üçüncü Dünya Savaşı korkusunun sürekli olarak gündemde olması, ülkelerin nükleer silahlanma arayışlarını pekiştirirken, insanlığın geleceği açısından büyük bir tehdit oluşturuyor. Uluslararası işbirliklerinin artması ve nükleer silahların yayılmasını önleyici anlaşmaların güçlendirilmesi, bu tehditlerle başa çıkabilmek adına hayati öneme sahip görünüyor. Umut