İstanbul, 2023 yılının sonlarına yaklaşırken, bir kez daha deprem şokunun merkezinde yer aldı. 6.8 büyüklüğündeki bu sarsıntı, kentin tarihine damga vuran bir başka deprem olayı oldu. Ancak, uzmanların değerlendirmelerine göre bu deprem, uzun zamandır beklenen büyük ve yıkıcı depremin habercisi değil. Aksine, fay hattında biriken enerji ve stresin boşalması nedeniyle meydana geldi. Bu durum, İstanbul’un deprem haritasında önemli değişikliklere neden olabilecek bir olasılığı ortaya koyuyor.
İstanbul, coğrafi konumu itibarıyla birçok fay hattının kesişim noktasında bulunuyor. Marmara Bölgesi, özellikle 1999 Gölcük Depremi’nden sonra birçok kez sarsıntılarla karşı karşıya kaldı. Şehirdeki yapı stoku ve yerleşim düzeni ise bu durumun getirdiği riskleri artırıyor. Deprem uzmanları, İstanbul’un büyük bir deprem yaşama olasılığının yüksek olduğunu belirtiyor. Ancak, şu anki durumu ele aldığımızda, son depremin fay hattındaki enerji birikiminin bir sonucu olduğuna dair birçok işaret var. Yani, beklenen büyük sarsıntının öne çekilmediği, aksine daha sonraki tarih için bir sinyal oluşturduğu ifade ediliyor.
Uzmanlar, İstanbul'daki tüm fayların çeşitli enstrümanlarla düzenli olarak izlendiğini, yer altındaki gerilimin analizi yapıldığını belirtiyor. Son yaşanan depremin ardından, sarsıntının meydana geldiği bölgelerdeki faylar üzerindeki stres seviyesi, durumu daha iyi anlamak adına gündeme geldi. Asıl kritik nokta, İstanbul’un doğu ve batısında bulunan fayların nasıl bir etkileşim içerisinde olduğudur. Enerji birikimi, zamanla büyük bir sarsıntıya dönüşebileceği gibi, küçük depremlerle de kendini gösterebilir. İstanbul halkının, bu durumu bilmesi ve hazırlıklı olması gerekiyor.
Son depremin ardından, birçok semtte halk paniğe kapıldı ve ilk müdahale için kentsel alanlarda düzenli tatbikatların artırılması gerektiği öne sürüldü. Şehirdeki yapıların depreme dayanıklılığı çeşitli yönlerden ele alınmalı ve gereken güçlendirmeler ivedilikle yapılmalıdır. İstanbul’un daha güvenli bir yer haline gelmesi, hem yapıların sağlamlaştırılması hem de halkın bilinçlendirilmesiyle mümkün olacaktır.
Özetle, İstanbul’da meydana gelen son şiddetli deprem, beklenen büyük depremin habercisi değil. Aksine, enerji birikiminden kaynaklı bir boşalmanın göstergesi. Bu nedenle, sakin kalmak ve deprem gerçeğini kabullenmek, gelecekteki olası sarsıntılara daha hazırlıklı olmamızı sağlayacaktır. İstanbul, tarih boyunca büyük depremlerle yüzleşmiş bir şehir ve bu geçmişten ders çıkararak daha güvenli bir gelecek inşa etme yolunda ilerlemelidir.