Son dönemde Türkiye'de yaşanan insan hakları ihlalleri ve ifade özgürlüğü kısıtlamaları, dünya genelindeki pek çok gözlemciyi endişelendirmeye devam ediyor. Bu çerçevede, ABD’li bir üniversite profesörü, Türkiye’de hapiste bulunan genç aktivist Rümeysa Öztürk’ün özgürlüğü için açlık grevine başladı. Bu eylem, Rümeysa’nın sadece bireysel bir hikayesi olmanın ötesine geçiyor; aynı zamanda Türkiye’deki hak ihlallerine karşı sesini yükseltme amacı taşıyor.
Rümeysa Öztürk, Türkiye'de sosyal medya üzerinde aktif olan genç bir kadın aktivisttir. Farklı platformlarda insan hakları, demokrasi ve toplumsal adalet konularında yaptığı paylaşımlarla dikkat çekmiş, birçok genç kişinin ilham kaynağı olmuştur. Ancak yapılan paylaşımlar ve politik duruşu sebebiyle, 2022 yılında gözaltına alınmış ve ardından tutuklanmıştır. Kendisi, ifade özgürlüğü kapsamında eleştirel bir tutum sergilemesine rağmen, Türk hükümeti tarafından çeşitli suçlamalarla yargılanmaktadır. Rümeysa'nın durumu, gençlerin özgürce fikirlerini ifade edebilmesi gerekliliğinin altını çizerken, aynı zamanda devlet otoritesinin sağladığı baskı ve korkutma yöntemlerini de gözler önüne seriyor.
ABD’den destek veren birçok kişi, Rümeysa Öztürk’ün durumunu duyduktan sonra harekete geçmeye başladı. Ancak açlık grevini başlatan üniversite profesörü Dr. James Carter, durumu daha da uluslararası bir boyuta taşımayı hedefliyor. Carter, "Rümeysa'nın sesi olmalıyız. Bu iş yalnızca bir insanın hikayesi değil, aynı zamanda dünya genelindeki baskıcı rejimlere karşı durmanın bir yolu" diyerek, harekete katılma nedenini açıkladı. Profesör, açlık grevi sırasında sosyal medyada aktif olarak destek arayışında bulunuyor ve Rümeysa’nın durumu hakkında farkındalık yaratmaya çalışıyor.
Profesör Carter'ın başlattığı bu eylem, sosyal medya platformlarında hızla yayıldı. Birçok insan, Rümeysa için destek mesajları paylaşarak ve imza kampanyalarına katılarak etkinliğe katıldılar. Bu, uluslararası bir dayanışma havası yarattı ve Rümeysa’nın özgürlüğü için mücadele eden aktivistlerin sayısını artırdı. İnsani yardım kuruluşları ve insan hakları örgütleri de, Rümeysa’nın serbest bırakılması için imza kampanyaları başlatarak destek verdiler. Bu durum, Türkiye’deki insan hakları ihlallerine karşı uluslararası bir baskı oluşturma çabalarının da bir parçası oldu.
Öte yandan, bireysel eylemler genellikle daha büyük toplumsal hareketlerin fitilini ateşlemektedir. Rümeysa’nın destekçileri, onun döneceği gün için gücünü artırırken, bu mücadelede yalnız olmadıklarını da hatırlatıyorlar. Açlık grevi, sembolik olarak ağır bir yük taşırken, aynı zamanda toplumun dikkatini çeken bir strateji haline geldi. Bu tür eylemler, vatandaşların, sivil toplum kuruluşlarının ve uluslararası aktörlerin bir araya gelmesi için bir fırsat sunmaktadır. Cinsiyet, yaş veya politik görüş ayrımı gözetmeksizin, adalet ve insan hakları için bir araya gelen kişiler, bu mücadelenin temel taşıdır.
Dr. Carter’ın Rümeysa için başlattığı açlık grevinin sonuçları hala belirsizliğini korusa da, durumun farkındalığı artırması ve sivil toplum üzerindeki baskıları azaltması bekleniyor. Türkiye'deki aktivistler, uluslararası destekle seslerini yükseltmede daha fazla cesaret buluyor. Rümeysa Öztürk’ün özgürlüğü, yalnızca bireysel bir mesele değil; aynı zamanda tüm dünyanın dikkatini çeken bir insan hakları mücadelesinin parçası haline gelmiştir.
Son olarak, dünya genelindeki insan hakları izleyicileri ve aktivistler, Rümeysa'nın hikayesini takip ediyor. Rümeysa’nın durumunun takip edilmesi, benzer vakaların yeniden yinelenmesini önlemek adına kritik bir öneme sahip. Açlık grevi, sadece Rümeysa’nın özgürlüğünü değil, aynı zamanda Türk toplumundaki baskıların sona ermesini talep eden bir ses olmayı da hedefliyor. Eylemlerin devam etmesi halinde, Rümeysa Öztürk’ün durumu içindeki bu uluslararası destekle, öne çıkan bir insan hakları meselesi olarak tarihe geçecek olabilir.