Uzun yıllar boyunca, sağlıklı yaşamın anahtarının sıkı diyetler ve düzenli egzersiz olduğuna dair bir inanç yerleşmiştir. Ancak, 100 yaşını aşmış olan iki kadın, bu klişeyi sorgulayan ve yaşamın anlamını farklı bir perspektiften ele alan görüşlerini paylaşıyorlar. Bu kadınlar, hayatta kalmanın ve sağlıklı yaşlanmanın özünde, sevgi, topluluk ve yaşamdan zevk almanın bulunduğunu savunuyorlar. Onların hikayesi, yaşlanmanın sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal ve sosyal bir süreç olduğunu gözler önüne seriyor.
Hazel ve Doris, yüz yılı aşkın bir süre boyunca birbirlerini tanıyor. Bu iki kadın, aynı mahallede büyüyerek, birbirlerinin hayatlarında sarsılmaz bir destek unsuru haline gelmişler. "Yaşlanmak zor, ama bunu yalnız yapmak zorunda değilsiniz!" diyor Hazel. İkisinin de yaşamlarının büyük bir kısmını arkadaşlıklarına adadıkları ve bunun kendilerine büyük moral kaynağı olduğu gerçeği, uzun hayatlarının en önemli bileşenlerinden biri olarak öne çıkıyor.
Doris, bunun yanı sıra, sosyal aktivitelerin de önemine dikkat çekiyor. “Her hafta, mahalledeki kadınlarla bir araya geliriz. Kahve içer, eski anılarımızı yad ederiz. Hayatımızın her döneminde, birbirimizi destekledik ve bu bizim ruh halemizi her zaman canlı tuttu.” diyor. Arkadaşlık ve sosyal etkileşimin, uzun yaşamda fiziksel sağlıktan daha büyük bir rol oynayabileceğine dair ilginç bir bakış açısı sunuyor.
Bunun yanı sıra, yaşamda basit zevklerin önemine de vurgu yapıyorlar. İki kadın, sağlıklı yaşam standardına dair genel bir algıyı yıkıyor. “Biz, taze meyve ve sebzelerin yanı sıra, arada bir çikolata yemeyi de unutmuyoruz. Hayatın tadını çıkarmalıyız. Kendimize güzel bir akşam yemeği hazırlamak, veya güzel bir şarap içmek de bu sürecin parçası” diye ekliyorlar. Onların bu yaklaşımı, yemek yemenin sadece bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir keyif olduğunu da hatırlatıyor.
Ayrıca, anı yaşamanın önemine de vurgu yapıyorlar. Doris, “Geçmişe takılı kalmak, sizi geri çeker. Odaklanmanız gereken şey şu an ve yarın” diyor. Bu, genç yaşta bile sağlık sorunlarıyla mücadele eden pek çok insan için ilham verici bir mesaj. Uzun yaşamak için mükemmel bir diyet veya günlük egzersiz rutini bulmaktan ziyade, mevcut anın tadını çıkarmanın ne kadar kritik olduğu ortaya çıkıyor.
Hazel ve Doris’in yaşam hikayesi, dünyanın dört bir yanındaki insanlara, uzun yaşamın yalnızca fiziksel sağlığa değil, aynı zamanda ruhsal ve sosyal sağlığa dayandığını hatırlatıyor. Gelişen bilimsel araştırmalar da, sosyal bağlantıların ve anlık keyiflerin, bireylerin fiziksel sağlığını olumlu yönde etkileyebileceğini gösteriyor. İki centenarian’ı dinlerken, sağlıklı ve anlam dolu bir yaşam sürmenin basit ama etkili yollarını keşfetmek mümkün.
Sonuç olarak, sağlıklı yaşamak için beslenme ve egzersiz kurallarını sıkı bir şekilde takip etmenin ötesinde, hayatın küçük anlarını kutlamak ve güçlü sosyal ilişkiler kurmanın öneminin altını çizen bu iki kadın, uzun hayatlarının sırlarını paylaştılar. Öyle görünüyor ki, gerçek yaşamın sırrı; ne yaptığınızdan çok, nasıl hissettiğiniz ve kiminle paylaştığınız... Bu da, 100 yaşın üzerinde hayat dolu bir yaşama sahip olmanın en değerli anahtarı olarak karşımıza çıkıyor.